Henüz gün ortasındayken akşamı getirmenin acelesinde perdesini örtmüştü gökyüzü. Sağanakla akan gözyaşları yeryüzünü doldurmuş, bağırır gibi kulakları çınlatan, kalpleri titreten şimşeklerle dolu bir öğlen vaktiydi. Tavanı alçak, duvarları kalın odalarının…
Söylenmemiş isyanları duyamadı,işitmediği için değil, hissedemediği için yedi fırtınaları…Söylemediler! İçlerinin okunmasını beklediler…Böyle böyle öğrendi iç okumayı,acabalara, ne yapacağını bilmeyen sersemlemiş kelimelere de ihtiyacı kalmadı artık…Kafası önünde değil de ardında olsun…
Bağımsızlığını ilan etmeye çalışan ülkeden kalan,üstünde yazılı kara yazgı!Yazgı; kanayan yaraya köz koyan cinsten…Boşlukta uzayan, nokta konulamayan cümleler…Geçerken mısraların kör noktasından ve daha çok kanatarak sonsuza uzayan satırlar…Aralarına girmeye hevesli…
Herkes rahimden doğar, rahman olana döner. Bismillahirrahmanirrahim, Rahman ve Rahim olan ALLAH’IN adıyla derken aslında bütün sır burada gizlidir. Bütün sıfatlarının tecelli edildiği insan ve fiziken kadının bedeninde tecelli edilen…
İşte yine bir yalnızlık köyünün arasına kurduğum evde,Harabeler,ağıt onaran ağaçların sesiyle bulanmış kader,Taşların altındaki karınca yuvalarını bulmak,Kim bilebilir, kaç asır eder. Senin,yakınları uzak eden bakışların var,Şimdi kalbinden daha yakın dağların.Çağlıyor…
Baş ağrısı ile uyandığı bir sabahtı. Hayatını bir film karesine sığdırılmış gibi zihninden izledi. Hep aklında planları sıralanmış olurdu. A planı, B planı hatta yeri gelir acil durum planları olurdu.…
Şimdi yüreğime saplanan okları, İnce ve cam bir cımbızla çekerken, Kurumuş dallar gibi kalıyorum, Hiç bilmediğim bir coğrafya beni çekerken, İçimde başlayan göç, Hardal rengine boyarken yamaçlarımı, Mahcubiyetle sığınıyorum, Kıramadığım…
O gün büsbütün güzeldi. Hiç yaşanmamış şeyler gibi güzeldi. Hayatın eşiğinde, düşüncenin içinde, son bir defa gördüğümüz şeyler gibi güzeldi. Hele bir gece olsun, şiir çıksın dolunayda, bedensiz bir ruh…