Çirkin ördek yavrusu misali, gölde kendi yansımasını görene kadar çirkin olduğunu bilmiyordu. O öyle zannediyordu. Ailesi ve çevresindekilerden dolayı, onlara benzemediği için ve farklı olduğu için, kendi yansımasını görünce, ben çirkinim onlara da benzemiyorum diye kendisini çirkin ilan etmişti. Elbette onu görüntüsünden dolayı ilk dışlayan kendi çevresi olmuştu. Ancak o güzelleşecek ve zamanla aynı dili konuşabilenlerle bir araya gelebilecekti.
Bu çirkin ördek yavrusu, kabuğu en geç kırılan yavruydu. Annesi onu ilk gördüğünde farklı olduğunu anlamış ve umarım değişir demişti. Değişecekti rengi de değişecek ve ortamı da değişecekti, ama nasıl?
Uzaklara gidecekti, doğduğu, dışlandığı, farklı göründüğü, mutlu olamadığı yeri ve yurdunu terk eyleyecekti. Zamanlar geçmiş ancak bu yavru da değişiklik yoktu. Çok yollar gitmişti, ta ki artık takati kalmayıp yoruluncaya kadar yürümüştü. Gündüzleri o kadar yorulmuştu ki gece olunca dinlenmeye karar vermişti. Bu yollarda aç kalmış, çok yorulmuş ve çok korkmuştu. Uykuya yenik düşmüştü.
Uyandığında ise, yaban ördeklerinin çılgınca eğlendiği küçük bir göl kenarında olduğunu fark etmiş olmasıydı. Bu gürültücü arkadaşlara kendisini tanıtmaya çalışıyordu ki, bir sesle irkildi. Avcıların çıkardığı tüfek sesiyle irkilip kendisine gelip hemen oradan uzaklaşmaya karar vermişti.
Sonra ona bir çiftlik kapıyı açmıştı, burada onu yaşlı bir kadın karşılayacaktı. Onu doyuracak, besleyecek ve sığınağı olacaktı. Evinde yaktığı ateş ile ısınmasını sağlamıştı. Ancak bizim yavru ördek doğası olan bir göl bulma umuduyla oradan da ayrılıp, arayışa geçecekti. Yine ona yuva olan yeri terk eylemiş, oradan da uzaklaşmıştı çünkü arayıştaydı. Aradığı kendi doğasıydı.
Günlerce yürüdü, yürüdü… Sonunda bir göl kenarına yanaştı. Bu yolculuklarda yalnız kalmayı ve kendisini koruyabilmeyi, kendisini doyurabilmeyi de öğrenmişti. Bulduğu bu göl kenarında gün geçtikçe büyüyordu. Kendisi fark etmiyordu ancak görüntüsü değişmeye başlamıştı. Geçen kuğular yoluna denk geliyordu onlara bakıyor imreniyordu, o da bir kuğu gibi asil olmak istiyordu. Nihayetinde, bir bahar zamanı bu kuğu sürüsü onun olduğu gölde yuva yapmaya karar vermişti. Bizim yavruyla tanışmak için yanaştılar. Ancak bizim yavru onlarla arkadaşlık edecek kadar kendisini güzel görmüyordu. Böyle düşündüğünde, gölde yansımasını gördü ve onlardan farkı olmadığını anladı. Onlar gibi görünüyordu, bir çirkin ördek iken, bir kuğu gibiydi. Rengi değişmiş, görüntüsü değişmiş ve kendisini güzel görmüştü. Keramet gölde miydi?
Keramet yolculuğunda ve kendisini nasıl olduğunu gördüğü bakış açısındaydı. O doğduğu yer ve yuvasında bile kendisinin farklı olduğunun baskısıyla yuvasından olmuştu. Olmak istediği hal için, her şeyini terk etmiş ve yolculuk yapmıştı. Kendisinden kendisine yolculuk yapmıştı. Bulduğu topluluk ile çevresi de değişmişti ve artık ona çevresi, çirkin olduğunu değil de ne kadar güzel olduğunun bakış açısını kazandırmış ve bu da göle yansımıştı. Tıpkı bizimde etrafımızdaki beş kişinin ortalaması olabileceğimiz gibiydi. İster bir çirkin ördek yavrusu ol, istersen kendine haksızlık ettiğin bu yavru gibi güzelken, çirkinsin diyen ve sürekli bunu yüzüne vuran ortamda olan, insan yavrusu ol. Ne olursan ol, çık kendi doğana olan yolculuğuna, elbet bir göl kenarında toplanmış seninle tanışmayı bekliyorlardır.