Yol, sen olsan da var, olmasan da. Çıkmaya korktuğu yolculuk, o olsa da olmasa da hep vardı. Dünya da öyleydi, sen olsan da, olmasan da hep var olacaktı, olmak zorundaydı. Döngüsünü tamamlayacak, güneş ve ay hep orada olacaktı. Tüm uçurumları, yamaçları, dağları, denizleri olacaktı. Yolda ilerlemek için bir bineğe ihtiyacın var demişti. Bu yol bineksiz olmuyordu. Otuz kişilik kapasitede yolculuk eden otobüs gibi demişti, direksiyonda sen varsın.
“Otuz kişilik kapasitede olan otobüse yüz kişiyi sığdırmak seni yavaşlatacak, duraklarının sıklığı değişecek ve bazen yolunu da uzatmak zorunda kalacaksın” demişti. Her kafadan bir ses çıkacaktı. Tüm yolculuğu boyunca yayıla yayıla koltuğunda oturmuş, seyre dalarak, senin direksiyonun da olduğun o binekte oturan kişiler, hiçbir zaman, o ayakta kalan yolcularına yer verme nezaketinde de bulunmayacaktı. Kimin ayakta kaldığı umurlarında da olmayacaktı. “Direksiyon sendeydi, o otobüsün ve tüm yolcuların hâkimiyeti, yolunun güzergâhı, duraklarının bilgisi, varacağın yerin rotası, hepsi sende varsın.”
Otobüsün kalabalıktı, kimi doyuracağını şaşıracaksın, kimseyi doyurmaya yetemeyeceğini anlayacak ve kimlerin ayakta bekleyip, kimlerin o koltuğa oturması gerektiğine ise gözün yoldayken müdahale edemeyecektin. Arkandan çıkan kargaşa ile dikkatin dağılacak ve belki de, uçurumun kenarından geçerken ilk engel de şarampole diklemesine yuvarlanıp düşeceksin. Seninle yola çıkanlarda bu kazadan nasibini alacak demişti. Yolculuk cesaret ve dikkat gerektirirdi. Yolculuğun senin yolculuğun olduğunu, unuturcasına, kapasitenin üstünde yolcu taşıdığında, kargaşa ve huzursuzluk kaçınılmazdı. Belki de senin yolculuğuna eşlik etmesi gerekenlere yer kalmadığından, “Yeter artık! ilk durakta indir beni” diyeceklerdi. Kimse o kadar süre ayakta kalamazdı ve kalmayı da hak etmemişlerdi. “Kapasiten kadar alsaydın yolcularını, herkes huzurla senin yolculuğuna eşlik edecekti. Kimse ayakta kalmamış, kimse aç kalmamış olacaktı. O binekten inme vakitleri gelen kişilerin, zamanı geldiğinde de, duraklarında indirmesini de bileceksin, zorla kimseyi, varacağın yere götüremezsin. Kalması gerekenler, senin ilerlediğin rota da seyrin keyfini çıkara çıkara sana eşlik edeceklerdi” demişti.
Bilsen ki bir sen varsın, tüm koltukların boş kalmış olsa da bu yolculuk devam edecekti, etmek zorundaydı. Kontrolden çıkan binek, ilk yokuşta yuvarlanıp parça parça olacaktı. Kendi canın ve yolun güzelliği için, direksiyona sıkı sıkı yapışıp devam edecektin. Kimseler kalmasa da arkanda, şarkılarınla, sözlerinle, yazılarınla, ayna da kendi kendine bakışınla yolunu huzurla ilerletecektin. Kimseler yok dediğinde, binek kendi kendini yok etmesini de bilecekti. Dünyanın yolları bitmez, yolculuk bitmezdi, o yollarda bir sen yoktun, çizgini koruyarak ilerlemeliydin. Durman gereken yeri bildiğinde ve ellerinin, kollarının yorulduğunu anladığında, yolunu riske atmamalı ve ilk durakta, bineğini park edip dinlenmesini de bilmeliydin. Yolda uykulu, yorgun ve titreyen kollarla gidilmezdi. Kendinde olma hali ve bilincinde, yoluna ve bineğine sahip çıkmalıydın. O koltuğun direksiyonun da sen varsın, direksiyon ise yeteneklerindi. Yol yaşamımızdı. Bu hayatta hiçbir işe yaramayan kimse olamazdı ve herkes bir şeye hizmet ederdi. Virajlar engellerimizdi. Oraları iyi kavrayıp dönmek lazım gelirdi. Koltuklarımız kalbimizin kapasitesiydi. “Herkesi kalbine alamazdın. Kaç kişi sığabilirdi? Kalbini yoran kişileri de uygun bir yerde indirmesini de bilmeliydin” demişti.
“Eğer bir gün sana yeteneğinden vazgeçmeni söylerlerse, bineğini terk eden şoför olacağını unutma. Direksiyon sensiz hiçbir şey ifade etmeyecek. Sana kısa yolu tarif edenler, yolun güzelliğini kulağına fısıldayanlar olursa onları da kalbinin köşelerine oturtturmasını da bilmelisin. Seni sürekli durman için ikaz edenler ve yolu yarı da bırakmana neden olacak olurlarsa, onları da kendi duraklarında indirmesini bil” demişti. Yol senin, yolculuk senindi, kimsenin yarı yolda seni gereğinden fazla duraksatmasına izin vermemeliydin.
Yolun kaç kilometre olduğunu, durman ve ilerlemen gereken yerleri de en iyi sen bilebilirdin. “Kimsenin senin kollarının titretmesine de izin verme” demişti. Tutun, yaşamda en iyi yaptığın şeylere. Tutun, kimselere zarar vermeden mutlu olduğun anlarına, o direksiyonda sen varsın, kıymetini bilenlerle, seyrini görmeyi, durmasını ve kalkmasını da bilenlerle ilerle. “Hey yolcu!” Gör ki yol da sensin, yolcu da sensin, bırak gevşet kollarını, al manevranı, koru gözlerini, kulaklarını, duy kalbini, kalbindekileri, yolcularına sahip çık ve bas artık şu gaza, bak yol akıyor, herkes mutlu ve sadece senin ilerlemeni bekliyor” demişti.
1 comment
Yüreğine sağlık 🌹