Erillikten yoksun kalmış, sadece kadınlarla var olmuş bir evde her sabah savaşa gidercesine disiplinle güne uyanan bir tabur asker. İlk yaptıkları, ellerini ve yüzlerini yıkar gibi, yüzlerine ve kalplerine geçirdikleri çelik zırhtan maskeleri ile topuklarını çoktan kırıp kenara fırlattıkları ayakkabılarını giymek oluyordu. Tarih onların evlerinde başka yazılıyordu. Okul yıllarında hiçbir zaman öğrenmekte zorlanmayacağı savaşın nedenleri ve altyapısı her geçen gün etekleriyle ördükleri çatılarının altında yaşanıyordu

ETEKLERLE ÖRÜLÜ ÇATI

Henüz gün ortasındayken akşamı getirmenin acelesinde perdesini örtmüştü gökyüzü. Sağanakla akan gözyaşları yeryüzünü doldurmuş, bağırır gibi kulakları çınlatan, kalpleri titreten şimşeklerle dolu bir öğlen vaktiydi. Tavanı alçak, duvarları kalın odalarının…
Görüntüle

KADINCIK ANA

Dünyanın sofrasında aç kalmış, terk eylemiş de, oturmamıştı sahte ikramların sofralarına. Rüyasında, onu bir bakırdan sofraya almışlar da, tüten bir somun ekmek, bir tabak ayran aşı ile ikram etmişler de…
Görüntüle

YOLDAŞ OLMUŞ MERYEM ANA

Taş evinde oturmuş, üzerinde kırık beyaz renkli, keten bir kıyafet vardı. Sık kirpikleri, ince kaşları ve kahverengi gözleri adeta duruluğun simgesiydi. Gözlerine bakmak bir rüya âlemine giriş gibiydi, derin bakan…
Görüntüle

HANİ ÇOK SEVMİŞTİN

Keşke zamanı geri alabilseydim diye düşünüyordu. Yeşil berrak ve tertemiz suya bakarken, belki kalbini acıtanlara iki çift laf edebilirdi. Zamanında o iki çift lafı edebilseydi, bugün belki de boğazın da…
Görüntüle